Çarşı kelimesinin kökeni Farsça ‘’Cahar’’ (dört) ve ‘’Su’’ (taraf, sokak) sözcüklerine dayanmakta olup, dört sokak manasına gelmektedir. Dükkânların bulunduğu alışveriş yapmaya yarayan çarşı; bir kentte alışveriş yapmaya elverişli işlek bir yerde veya kentin merkezinde, iki tarafı dükkânlarla çevrilmiş, üstü örtülü veya açık olan sokaklar ve meydanlar bütünüdür. Büyük şehirlerin muhtelif mahallelerinde yer alan çarşıların geçici olanlarına Pazar denilmektedir. Satılan eşyanın cinsine göre dükkânların bir arada bulunması, kavaflar çarşısı, kuyumcular çarşısı gibi isimlerin doğmasına neden olmuştur. Uzun bir ana cadde ve buna açılan sokaklardan oluşan çarşılar, kentin gün boyu en hareketli kentsel alanını oluşturmaktadır.
Bunun yanında İtalya şehir devletlerinden ve Avrupa’dan çeşitli ürünler İstanbul’a getirilirdi. İstanbul Limanı’nda bugünkü Unkapanı’ndan Sarayburnu’na kadar Haliç boyunca uzanan limanlarda tahıl, sebze-meyve, bakliyat, et, hayvan ürünleri, yağlar, balık, kahve, tuz, baharatlar ve odun, kömür gibi yakacak maddeleri bu limanlarda boşaltılırdı. Tüm Osmanlı İmparatorluğu’nun iaşesini sağlayan bu limanlardan mallar, limanların çevresinde yer alan çarşı, bedesten ve hanlara aktarılırdı.
Doğal limanları sayesinde birçok ülke ile deniz ticareti gerçekleştiren bu şehirde, gemilerle gelen ürünlerin satılmasına olanak sağlayan ticaret yerleri, denize çok uzak olmayacak şekilde belli bölgelerde toplanmıştır. Bizans döneminden beri İstanbul’da ticaret merkezlerinin yeri pek fazla değişmemiştir.
O dönemde çarşı merkezinin Ayasofya yakınlarında başlayıp şimdiki Divanyolu ve Çemberlitaş’ı takiben Beyazıt ve Şehzadebaşı’na oradan da Aksaray Koska’ya kadar uzandığı, bazı Bizans kaynakları sayesinde bilinmektedir.
Hatta bu kaynaklar çarşının bir kısmının şimdiki Kapalı Çarşı’nın bulunduğu yeri ve Sirkeci’nin bir bölümünü de içine aldığını söylemektedir. Osmanlı kaynaklarında ise Türklerin Kapalıçarşı merkezinden, Sirkeci, Eminönü ve Tahtakale’ye doğru ticaret ağını genişlettiği ve bu konuda gelişme kaydettiğini görmekteyiz.
Osmanlı kent dokusu dini yapılar, ticari yapılar ve konut yapıları olarak bölümlere ayrılmaktaydı. Merkezde dini ve ekonomi etkinliklerin toplandığı kent düzeninin etrafında, donatı yapıları olarak konutlar yer almaktaydı.
Osmanlı’nın kamusal alanda ortaya koyduğu yapılaşma düzeninde sosyal hayatın merkezini teşkil eden dini ve ekonomik faaliyetlerin birlikte yürütülebileceği imar düzeni, külliye yapılarının doğmasına sebep olmuştur. Külliye gruplarında cami, medrese gibi dinsel yapılar, zaviye, hastane gibi sosyal yapılar, arasta, bedesten, çarşı gibi ticari yapılar bir arada düşünülmüş ve oluşturulmuştur.
Büyük çaplı ekonomik güce ihtiyaç duyulan külliye yapıları daha çok padişah, sultan, sadrazam gibi nüfuzlu kişiler tarafından yaptırılmıştır.
Osmanlı çarşı düzeni tüm halkın bir arada bulunduğu kamusal bir alandı. Bu ticaret alanları konut bölgesinin dışında, dükkân ve atölyelerin sıralandığı bir ya da daha fazla sokaktan oluşmaktaydı. Bu dükkânlar üzeri açık olan sokak düzenin de yer aldığı gibi üzeri kapalı olarak çarşı düzeni içerisinde de yer alabilmekteydi. Osmanlı vakıf düzenin de önemli bir yeri teşkil eden dükkânların birkaç yüz akçeyi geçmeyen yıllık kiraları belirtilmiş olan vakfa ödenmektedir. Bu dükkânlar her zaman cami veya medrese ile birlikte yapılmıyor, önceden yapılmış olan veya daha sonra yapılanlar da vakfa bağışlanabiliyordu.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettikten sonra, kısa zaman içerisinde inşa faaliyetlerini başlatmış, Türk şehrinin odak noktasını belirleyen ilk bedesteni 1457 yılında inşa ettirdiği düşünülmektedir. Bu bağlamda İstanbul’un ilk bedesteni ile Fatih, Osmanlı kenti İstanbul’un yüzyıllarca önemini koruyacak olan ticaret merkezinin yerini belirlemiş oluyordu. Bu ilk bedestenden sonra, Sandal Bedesteni ve çevresinde inşa edilen diğer hanlarla bölgenin ticaret merkezi olma özelliğini vurgulamıştır.
İstanbul ahşap dokusu ile defalarca yangına maruz kalmış, birçok ev, dükkân, çarşı ve ibadethane bu yangınlarla yok olmuştur. 18. Yüzyılda üst üste çıkan yangınlar dükkânları yok ederken, devletin ekonomisine de büyük zarar vermiştir. 1695 ve 1701 tarihlerinde Fatih’in kurduğu eski bedesten ve çevresindeki ahşap dükkânlar ile zamanla bölgenin ticaret merkezi olmasıyla ortaya çıkan bedestenler ve hanlar yanmıştır. Ticaret merkezlerinin İstanbul’daki birçok yapı gibi ahşaptan olması, bu mekânların küçük bir kıvılcımla yok olmasına sebep oluyordu. Lakin beş yıl arayla ortaya çıkan iki büyük yangın ile kentin ticaret alanı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmiştir. Bu tür yangınlarda ortaya çıkan zararı en aza indirmek için Eminönü bölgesinde yıllarca varlığı aktif bir şekilde korumuş olan, ancak yangınlarda yok olma tehlikesiyle karşılaşan bedestenler bölgesi yeniden inşa edilmiştir. Bu bağlamda dükkânlar kâgir olarak inşa edilecektir ve üstü yine kagirden tonozlarla örtülecektir. Bu bölgede olan dükkânların sıra sıra ve küçük olmasından dolayı hepsi aynı çatı altında Kapalıçarşı adı ile birleşmiştir. Bu çarşıya çok yakın bir konumda inşa edilen Mısır Çarşısı ile birlikte bu iki çarşı, bölgenin ve kentin başlıca ticaret merkezi olmuştur.
Mısır Çarşısı’nın bulunduğu Eminönü sahil kısmı, Bizans devrinden itibaren yoğun bir Pazar alanı olma özelliği göstermektedir. Ticarette denizin önemli bir yer tuttuğu o dönemler için İstanbul’un tarihi yarımadasındaki sur içinin merkezi noktalarından biri olan bu bölgede işlek ticaret faaliyeti şaşırtıcı değildir. Ptokhoprodromos’un bir yazısında dile getirdiği gibi Bizans devrinde de yaklaşık olarak Mısır Çarşısı ile aynı yerde Makron Envalos adında bir baharatçılar çarşısı bulunmaktadır.
Mısır Çarşısı, Yeni Camii Külliyesinin bir parçası olarak inşa edilmiştir. Padişah lll. Murad’ın eşi, Safiye Sultan’ın emriyle 1597 tarihinde temeli atılan Yeni Camii’nin inşası, 1663 tarihinde bitmiştir. Bu yapı Osmanlı tarihinde en uzun süren cami inşası olan Yeni Camii külliyesi içerisinde yer almaktadır. Safiye Sultan, yaptıracağı külliye için kentin anıtsal bir yerini isterken, 17. Yüzyılda İstanbul’un, tüm prestijli bölümleri önemli yapılarla kaplanmıştı. Yapılan çalışmalar sonucunda Eminönü sahil kısmı külliye için tercih edilmiştir.
Düşük kotta ve denize çok yakın sahadaki bu inşa alanı, büyük bir külliyenin yapılmasına uygun olmadığı halde, caminin ilk mimarı Davut Ağa’nın başarısı sonucu günümüze kadar gelebilmiştir. Yüksekçe bir su basman üzerine oturtulan caminin ilk sıra pencereleri ortalarına gelindiğinde lll. Mehmed ölmüş bu bağlamda külliyenin banisi olan padişahın annesi Safiye Sultan gözden düşmüştür. Tahttaki bu değişimlerle camiinin inşası durmuştur. Sultan IV. Mehmed dönemine kadar Yeni Camii inşasında bir ilerleme kaydedilmemiştir. Padişahın annesi Hatice Turhan Sultan bir külliye kurmak istediğinde İstanbul kentinde uygun bir yer aranmaya başlanmıştır. Ancak sur içinin son anıtsal yerlerinden biri olan Eminönü kıyısı da Safiye Sultan’ın yarım kalmış inşası olan Yeni Cami tarafından kapatılmıştı. Hatice Turhan Sultan İstanbul’a hakim bir konumda kurmak istediği külliyesi için uygun bir yer bulamayınca Yeni Camii Külliyesini devam ettirmeye karar vermiştir. Bu bağlamda 1661 tarihinde caminin inşasına tekrar başlanmıştır. Caminin ilk tasarımı baş mimar Davut Ağa tarafından yapılmış, inşaata başlamasından bir sene sonra Davut Ağa’nın ölmesiyle Ahmet Ağa getirilmiştir. Ancak padişahın ölümüyle inşaat durmuş ve 63 yıl sonra tekrar başlanan cami inşaatına mimar Mustafa Ağa görevlendirilmiştir.
1661 Tarihinde tekrar başlanan Yeni Camii inşaatının külliye düzeninde bazı değişiklikler yapılmıştır. Safiye Sultan’ın külliyesi medrese de içermekteydi. Ancak Hatice Turhan Sultan külliyedeki medrese bölümünden vazgeçmiştir. Yeni Camii külliyesi caminin yanı sıra Hünkâr Kasrı, Darülkura, Türbe, Arasta, Sıbyan Mektebi, Çeşme ve Sebilden oluşmaktadır. Külliyenin camiden sonraki en önemli bölümünü ‘’L’’ planlı arastası oluşturmaktadır. Arasta ve özellikle grup halindeki dükkânlar çoğunlukla bir hayrata gelir sağlamak amacıyla meydana getirilmekteydi. İstanbul kentinde, Eminönü sahil kısmının ticaret bölgesi olması göz önüne alındığında medresenin külliye planından çıkartılıp, yerine arastanın eklenmesi son derece doğru bir tercih olmuştur. Yapılışından kısa süre sonra Mısır Çarşısı olarak anılan Yeni Camii’nin arastası, 1663 – 1664 tarihinde bir törenle açılmıştır.
Mısır Çarşısı 17. Yüzyıl vakanüvisleri tarafından ‘’Yeni Çarşı’’ ve ‘’Valide Çarşısı’’ adları ile anılmıştır. Ancak buradaki dükkânlar da satılan malların çoğunlukla Mısır’dan gelen mal ve baharatlar olması nedeniyle 18. Yüzyılın ortalarından itibaren ‘’Mısır Çarşısı’’ ismi ile anılmaya başlandığı görülmektedir. Mısır Çarşısı ismi yapının diğer adlarına kıyasla daha fazla kullanılmış olup, yabancı gezginler de seyahatnamelerinde yapıdan ‘’Mısır Çarşısı’’ olarak bahsetmişlerdir. 1874 tarihli Edmondo de Amicis’in İstanbul seyahatnamesinde Mısır Çarşısı şu şekilde anlatılmaktadır. ‘’İçeriye girer girmez, insanın burnuna öyle keskin bir nebat kokusu çarpar ki, neredeyse gerisin geri dönülür. Burası, Hindistan, Suriye, Mısır ve Arabistan’dan gelen her türlü baharatın dolanarak, odalıkların ellerini yüzlerini boyayan, evlere, hamamlara, ağızlara, sakallara ve yemeklere güzel kokular veren, asabi paşalara kuvvet kazandıran, muhteşem şehre hayal, sarhoşluk ve keyif dağıtan esans, hap, toz, merhem haline döndüğü Mısır Çarşısı’dır. Çarşıda biraz yürüyünce insan sersemlemeye başlar ve hemen uzaklaşır oradan; fakat bu sıcak ve ağır havayla, sarhoş edici kokuların tesiri, açık havaya çıkınca bile, bir müddet devam eder ve zihninizde Şark’ın en mahrem ve en manalı izlerinden biri olarak dipdiri kalır.
Mısır Çarşısı ilk yapıldığında aktar ve pamukçu esnafına tahsis edilmişti. Bu bağlamda çarşıda bulunan 6 adet kapı aktarlar ve pamukçular arasında paylaşılmıştı. Balık pazarı, Hasırcılar ve Ketenciler Kapısı aktarlara, Yeni Cami, Haseki ve Çiçek Pazarı kapıları da pamukçulara tahsis edilmiştir. Bu dönemde çarşıda yer alan yaklaşık 100 dükkândan 49 tanesini aktarlar kullanırken, geri kalanını pamukçular ve yorgancılar kullanmaktaydı. Mısır Çarşısı’nda bulunan kapıların ismi zamanla değişmiştir. Eminönü Kapısı/ Yeni Cami Kapısı, Balık Pazarı Kapısı/ Tahmis Kapısı/ Hasırcılar Kapısı, Ketenciler Kapısı/ Tahtakale Kapısı, Çiçek Pazarı Kapısı, Yeni Cami Kapısı/ Yeni Çiçek Pazarı Kapısı, Bahçe Kapısı isimleri zaman içinde kapıların aldığı adlardır. Mısır Çarşısı’nın iki ucundaki ana giriş kapıları mimari bakımdan etki kazandırılmak için yükseltilmiştir. Bu kısımların üst katları döneminde Ticaret Mahkemesi olarak kullanılmaktaydı. Bu iki kısmın birinde esnaf ile esnafın, diğerinde halk ile esnafın arasındaki sorunlara bakan kadıların görev yapmakta olduğu bilinmektedir.
Mısır Çarşısı’nın uzun kolunda karşılıklı 23’erden 46, kısa kolunda ise 18’erden 56 eyvan ve hücre, ayrıca iki kolun birleşme bölümünde 6 eyvan ve hücre vardır. Böylece içteki eyvan ve hücre sayısı 88’i bulmaktadır. Çarşı’nın Tahmis sokağına bakan bölümünde de dışta 18 dükkân bulunur. İç ve dıştaki dükkânlar tonoz örtülüdür. Mısır Çarşısı’ndaki dükkânlar ilk inşa edildiğinde günümüzdeki gibi olmayıp, iki bölümden oluşmaktaydı. Dükkânların ön bölümünde ahşap peyke halinde, satış yapmaya ve drog kaplarını sıralamaya yarayan bir kısım, arka bölümde ise depo ve imalathane olarak kullanılan bir oda yer almaktaydı. Onarım sırasında eyvanları arkadaki odalara bağlayan kapıların bulunduğu duvarlar açılarak günümüzdeki dükkânlar oluşturulmuştur. Geceleri ahşap kepenkler ile kapatılan bu dükkânların önlerinde ahşap süslemeler bulunur, droglar ve ilaçlar cam kavanoz, toprak çömlek, tahta veya teneke kutularda muhafaza edilirdi. Bazı dükkânların saçaklarında, dükkânın kolaylıkla tanınmasını sağlayan, bir sembol (yangın kulesi, küçük bir kayık, devekuşu yumurtası, makas, püskül gibi) bulunmaktaydı. Bu sem boller sayesinde halk istediği aktar dükkânını kolaylıkla bulurdu. Dükkânların kapılarının üzerinde bulunan bu işaretler bir gemi modeli, devekuşu yumurtası, püskül ya da fener işaretleri olabilmekteydi. Bu tür işaretlerin konulmasının amacı bir kişi Mısır Çarşısı’ndan bir mal alır ve onu beğenmezse nereden aldın diyenlere, ‘’Mısır Çarşısı’ndan fenerli veya yumurtalı dükkândan’’ diyebilmek içindi. Bu bağlamda Mısır Çarşısı dükkânlarında bulunan bu işaretler yardımıyla dükkânlar tanınırlardı. Bu işaretler her şeyden önce tüketicinin haklarının korunmasında önemli yer oynamaktaydı.
Mısır Çarşısı tarihinde iki büyük yangın geçirmiştir. 8 Mart 1688 yılındaki yangın fazla büyük olmamakla beraber kayıtlara şu şekilde geçmiştir: ‘’Haliç kıyısında Balık Pazarı kapısı dışında bir meyhanede çıkan yangın surdan içeri atlamış, gittikçe büyüyerek Valide Çarşısı dışına yapışmıştı. Valide Çarşısı haricine ve Tahmisleri ortalayıp sağ tarafı Rüstem Paşa Camiine varıncaya kadar ön aralıkta Tahtani ve Kâgir Han ve dükkânlar ve mahzenleri yakarak…’’ Bu yangında çarşının duvarları dışındaki (Tahmis Sokağı) ahşap dükkânlar zarar görmüş, Çarşının içi ise fazla bir zarara uğramamıştır. Ancak Ocak 1691 gecesi çıkan yangında Mısır Çarşısı neredeyse tamamen yanmıştır. Çarşının içindeki dükkânlardan birinde başlayan yangın, kısa sürede tüm çarşıya sarmıştır. Tüm Çarşı’yı etkisi altına alan yangında sadece demir kapılı birkaç dükkân kurtulabilmiştir. Esnaf açısından büyük bir maddi kayıp olan bu yangın iki gün sürmüş ve Çarşı harap duruma gelmiştir.
Mısır Çarşısı 17. Yüzyılın sonuna tarihlendirilen Grelot Seyahatnamesindeki bir gravürde, Yeni cami ile birlikte bir dış avluyla çevrili olarak görülmektedir. Bu gravüre göre Yeni Camii ve Hünkâr Mahfili ile Mısır Çarşısı’nın deniz cephesi tamamen dış sur ile kapatılmış ve yapı grubunun denizle bağlantısı merdivenli bir kapı ile sağlanmıştır. Kaynakların belirttiğine göre bu sur, 19. Yüzyılın ikinci yarısında ticaret yapılarının bu bölgede çoğalmasına bağlı olarak kaldırılmıştır. Bugün tamamen ortadan kaldırılmış olan yapı grubunu içine alan sur duvarlarından sadece Yeni Camii Hünkâr Kasrının üzerine oturduğu kule kalmıştır.
19.Yüzyılın ortalarında Yeni Camii’nin avlusu ile Mısır Çarşısı arasındaki bölümde salaş dükkânlar yer almaktaydı. 1864 yılında bu dükkânlar ortadan kaldırılmışsa da daha sonraları tekrar faaliyete geçmişlerdir. 1941 tarihinde Yeni Camii’nin avlusundan yol geçirilmesiyle Mısır Çarşısı ve Yeni Camii birbirinden ayrılmış oldu. 1940 – 1943 yılları arasında Mısır Çarşısı, İstanbul Belediyesi’nce kapsamlı bir restorasyondan geçmiştir. Bu restorasyon ile yapının dükkân düzeni ve kullanım alanı bakımından özgünlüğünü kaybettiği düşünülmektedir. Yapının özgün halinde çarşıdaki her dükkânın mallarını sergilediği raflar ile satıcının oturduğu sedirin yer aldığı eyvan kısmı ve arkasında ahşap kapısı kapanan, önündeki alanın iki misli derinliğinde bir oda yer almaktaydı. Bu odalar genellikle depo olarak kullanılmaktaydı. Hücre girişleri karşılıklı olarak yerleştirilmiş simetrik bir düzen oluşturmaktaydılar. Yapılan son restorasyon da eyvanlar arkalarındaki odalara bağlanmıştır. Odalar ile ayvanları ayıran ahşap doğrama kaldırılmış, depo olarak kullanılan bu mekânlar dükkân haline getirilmiştir.
Mısır Çarşısı Nerede?
Bu içerik Harun İstenci tarafından aşağıda belirtilmiş olan kategoriler altında oluşturulmuş ve yayınlanmıştır. İçeriğin kopyalanması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'na göre suçtur. | İstenci Systems
1997 yılında İstanbul'da dünyaya geldi ve memleketi Kastamonu. Çocukluğundan bu yana bilgisayar sistemleri üzerinde çalışıyor ve internet üzerinde içerik üretiyor...
Harun İstenci Resmi Web Sitesi | Hakkında Daha Fazla > |
Yorum Gönder
Yorum alanı herkese açıktır. Olağan dışı bir yorum algılandığında topluluk politikalarımız gereğince 24 saat içinde kaldırılacaktır.