Harun İstenci
Harun İSTENCİ
Kurucu ve Yönetici
 1997 yılında İstanbul'da dünyaya geldi ve memleketi Kastamonu. Çocukluğundan bu yana bilgisayar sistemleri üzerinde çalışıyor ve internet üzerinde içerik üretiyor...

Kişisel Web Sitesi: harunistenci.com

Öne Çıkan Şehirler

İstanbul
Sivas
Safranbolu
Kastamonu
Eskişehir
Edirne
Denizli

2019

A320 Ailesi Aero Spacelines Afyonkarahisar Airbus Akıllı TV'ler Aliya İzzetbegoviç Almanya Amasya Android Android TV Ankara Antik Kent Antivirüs Antonov Araç Arkadaşlar Arkeoloji Avrupa AWACS Aydın Aydın Çufaoğlu Ayvalık Azdavay Baden-Württemberg BAE Systems Balıkesir Basın Açıklaması Bedesten Bergama Beşiktaş Beyoğlu Bilecik BioShock Blog Blogger Boeing Bolu Bombardier Bosna Hersek Breguet Bursa Cami Cide Concorde CSS Eğitimleri Çamlıca Tepesi Çarşı Çeşme Çevre Defender Denizli Doğa Douglas Aircraft Company EADS Edirne Efes Eğitim Eğlence Elektronik Aletler Eminönü Erasmus Erzincan Eskişehir Fatih Fokker Fransa Galeri Gar Gebze Göl Göynük Grand Theft Auto Guppy Gürün Haber Hamam Han Harun İstenci Havacılık Hayvanlar Heidelberg Heykel Ilgaz Ilyushin İğdir İnsanlar İnternet İsmail Ulukaya İstanbul İstenci Developer İstenci Education İstenci Security İstenci SEO İstenci Studios İşletim Sistemleri İzmir İzmit Jumbo Jet Kadıköy Kale Kanyon Karaağaç Karabük Karşılaştırma Kartepe Kastamonu Kastamonu Türbe Kemaliye Keşfet Kilise Kocaeli Konak Konya Köprü Köyler Kule Külliye Küre Linus Torvalds Linux Lockheed Lockheed Martin Logitech Ludwigshafen Maltepe Mannheim Marmaris McDonnell Douglas Medrese Merak Edilenler Microsoft Moda Motivasyon Muğla Muhammet Ali Sağlar Müze Nedir Ortaköy Osmangazi Oyun Oyunlar Paris PC PHP Saat Kulesi Safranbolu Sakarya Salgın Sapanca SEO Siber Güvenlik Sivas Sivrihisar Siyaset Sorun Çözümü Strasbourg Stratolaunch Suhoy Sukhoi Süpersonik Şelale Şile Tarih Tarihe Yön Verenler Taşköprü Teknoloji Trakya Tupolev Türbe TV TV Kutuları Ubuntu Uçaklar United Aircraft Coorparation Üsküdar Veba Vickers Vickers-Armstrongs Limited Video Web Tasarım Wilfrid Voynich Windows Windows 11 Windows10 Windows7 WooCommerce WordPress Yardım ve Destek Yazılım Yelken Yerler Yollar Yurt dışı

Fernmeldeturm Mannheim güvertesinden Harun İstenci Almanya'da Mannheim şehrini izliyor...
Fernmeldeturm Mannheim, Mannheim, Almanya'da bir gözlem güvertesi olan 217.8 metre yüksekliğinde bir beton telekomünikasyon kulesidir. Mimarlar Heinle, Wischer ve Partner tarafından tasarlandı ve 1973 ve 1975 yılları arasında inşa edildi. UHR telsiz hizmetleri, mikrodalga iletişimi ve çok yönlü telsiz hizmetleri için kullanıldı. Camlı bir gözlem güvertesi olmakla beraber, 120 metre yüksekliğindeki döner bir restoranda yemek yerken Mannheim ve çevresini güzel bir şekilde görmenizi sağlar.

Alliance Airlines - Fokker 100
Fokker 100, Fokker şirketi tarafından üretilen bir Hollanda yapımı bölgesel jet yolcu uçağıdır. Uçak, 1980'lerde geliştirilmiş olup eskiyen F28'lerin yerini almıştır. Fokker'in iflas etmesine kadar şirketin ürettiği en büyük yolcu uçağıdır.

Gök Medrese - Sivas
Sivas'ın merkezinde bulunan tarihi medrese Ata tarafından 1271 yılında mimar Kaluyan'a yaptırılmıştır. Çifte minareli taç kapısı, taş süslemeleriyle yapının en görkemli bölümüdür. 12 tür hayvan başı, yıldız ve hayat ağacı motifleri dikkati çeker. Taç kapıdan dört eyvanlı, havuzlu avluya girilir. Avlunun yanlarında, arkada medrese odalarının yer aldığı revaklar vardır.

Harun İstenci Sivas'ta Çifte Minareli Medrese (Cüveyni Dar-ül Hadisi) önünde...
Çifte Minareli Medrese, Anadolu Selçukluları döneminde Sivas’a İlhanlı veziri ünvanı ile atanan Sahip Mehmet Şemseddin Cüveyni tarafından yaptırılmıştır. Hadis ve tefsir ilimlerinin okutulduğu medresenin yapım tarihi, inşa kitabesinde Hicri 670/Miladi 1271 olarak kaydedilmiş, ancak sanatkâr veya mimar adının yazılı olduğu kitabe kırık olduğu için okunamamıştır...

Harun İstenci Sivas'ın Gürün ilçesinde bulunan Gökpınar Gölü'nü inceliyor...
Tabiat güzelliği bakımından Sivas - Gürün’ün olduğu kadar ülkemizin nadide yerlerinden biridir. İlçe merkezine 10 km uzaklıktadır. Suyu tatlı, berrak ve temizdir. Derinliği yer yer 17 – 20 metreyi bulmasına rağmen her derinlikte gölün tabanı görülebildiğinden, göl doğal akvaryumu andırmaktadır. Yaklaşık 300 metrekarelik bir alana sahip olup deniz seviyesinden yüksekliği yaklaşık 1400 metredir. Gölün diğer bir özelliği ise, güneşin açısına göre ton değiştirmesidir. Gölün rengi mavi gök renginden olduğu için bu ad verilmiştir. Yaslandığı kayaların dibinden ve yer yer tabandan kaynayan göl, iki parçadan oluşmaktadır. Küçük Göl adı verilen gölden çıkan alabalık üretimi yapılmaktadır. Büyük Göl ise turistik amaçlarla ziyaret edilen bir konumdadır.

Kastamonu Kuzeykent Toplu İş Merkezi
Kastamonu'nun tek hareketli noktası sayılabilecek, her 10 dükkandan 8'i kafe olan, en çokta üniversitelilere hitap eden, dar bir alanda toplanmış çeşitli esnafların, çoğunlukla da kafelerin bulunduğu mekandır. Kastamonu şehrinin kuzeyinde, Kuzeykent mahallesinde, Kastamonu Üniversite'si kampüsünün yakınında bulunmaktadır. En çok üniversite öğrencileri tarafından ilgi gördüğü için, eğitim öğretim zamanı kalabalık olduğu görülmektedir. Hemen hemen aradığınız her şeyi bulabileceğiniz bu mekanda gece hayatına ek olarak tek eksik içkili mekanların olmamasıdır. Bu sadece Kuzeykent'le alakalı olmayıp, Kastamonu şehir merkezinin genelinde içkili mekan yoktur. Bunun nedeni sözde evliyalar şehri olmasından dolayı belediyenin içkili mekan açmak isteyenlere ruhsat vermemesidir. Gel gelelim Türkiye'nin önde gelen genelevlerinden bir tanesinin Kastamonu'da bulunması da ayrı bir ilginç durum! İçkili mekan açılmasına hem halkın hem de Kastamonu Belediyesi'nin izin vermemesi bir tarafa, Kastamonu halkının geneleve yoğun ilgi göstermesi ayrı bir tarafa! Yorumu sizlere bırakıyorum. Esen kalın...

Kastamonu Kuzeykent Toplu İş Merkezi Nerede?

Amasya Harşena Kalesi
Harşena adının Hattiler Dönemi'nden (MÖ 2300 - 1950) kaldığı ve binlerce yıldır değişmeden kullanıldığı görülmektedir. "Güzel, kutlu akar su kenti" anlamındaki Harşuwana-Arşuawana'dan geldiği düşünülen Harşena sözcüğü, Danişmentli ve Selçuklu Dönemlerine ait yazılı kaynaklarda da "Kale-i Haraşna" olarak kaydedilmiş, Osmanlı Dönemi'nde de aynı şekilde kullanılmış ve günümüze ulaşmıştır...

Sivas Tarihi Eğri Köprü - Harun İstenci
Sivas'ın 3 kilometre doğusunda Kızılırmak nehri üzerindedir. Selçuklu döneminde Bağdat'a (İpek Yolu) Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde de Malatya ve Güneydoğu Anadoluya ulaşımı sağlayan köprünün yapım kitabesi bulunmadığından yazılı kaynaklarda Selçuklu döneminde yapıldığı ifade edilmektedir. Kesme taştan yapılan köprü 179,60 metre 4,65 metre genişliğinde 17 selyaranlı; sivri kemerli 18 gözlüdür. Memba yönündeki selyaranlar üçgen şekillidir. Köprü Osmanlı Padişahı III. Murat döneminde (1585) ve 19. yüzyılda Sivas valisi Halil Rıfat Paşa'nın teşvikiyle Kangal Ağası Abdurrahman Paşa tarafından onarılmıştır. Mimari yönden köprüyü sağlam yapmak amacıyla memba tarafından eğiklik verilmesi nedeniyle halk arasında Eğri Köprü olarak bilinmektedir.

Harun İstenci ve Patron Baba - İş Dünyasından Sanat Camiasına
Bir iş adamının hikayesiydi onun ki, iş dünyasında derin izler bırakmış koca yürekli bir patronun hikayesi. Kimse tanımasa da yeğenleri tanırdı. Safranbolu tanırdı onu. Diplomatik anlamda attığı adımlar, yaptığı yatırımlar ile konuşuldu ve o sadece yeğenleri ile konuşurdu, geleceğin, yarının ne getireceğini sadece yeğenlerine anlatırdı. Her zaman söyler; "Sakın ümidinizi kesmeyin, ne olursa olsun yarın yine güneş doğudan doğacak!" Sizlere tekrardan Dayı'dan bahsedeceğim, nâm-ı diğer: Patron Baba'dan! Başlıyoruz...
Patron Baba ve Harun İstenci
 2018 ve 2019'da Karabük'te, özellikle de Safranbolu'da önde gelen iş adamlarını da arkasına alarak önemli işlere imza atan Patron Baba, yaklaşık 6 aydır üzerinde çalıştığı yeni bir projesini geçtiğimiz haftalarda yaptığımız ikili toplantıda açıkladı. Sanat camiasında önemli çalışmaları olacağı, son bir kaç aydır yatırımlarını ajans ve medya üzerine yoğunlaştırdığını ve 2020 yılında sanat camiasında adından çokça söz ettireceğini ifade eden Patron Baba, bu seferde baya iddialıydı.
Harun İstenci anlatmaya çalışıyor...
 2019'un son çeyreğinde Patron Baba ile tekrar bir araya geldik, ikili toplantımızda kendisi ile, her ikimiz için de yoğun geçen şu zamanlarda tekrar bir araya gelme fırsatının çok iyi olduğunu, bana anlatmak istediği bana danışmak istediği fikirlerinin olduğunu dile getirdi. Yeni radikal kararların olduğu ve nasıl bir yol izleneceği üzerine hasbihallerde bulunduk. Fikirlerimizi birbirimize danıştık, yapabileceklerimizi ve yapamayacaklarımızı terazide tarttık, nabızları yokladık, güzel şeyler olacaktı. 2020'ye büyük projelerin gerçekleşmesi ile yeni bir simayla giriş yapacaktı Patron Baba, buna tabi ki de Karabük'te, esasen tam da Safranbolu'da giriş yapacaktı. Ajans sektörüne atılacaktı, sanat camiasına açılan bir kapı, şöhret basamaklarının ilk durağı olacaktı, daha da büyük hayallerin peşindeydi ve bu hayaller gerçek olacaktı.
Patron Baba ve Harun İstenci Karabük, Safranbolu'da - İş Dünyasından Sanat Camiasına
  Geçtiğimiz yıl ve bu yılın başlarında Patron Baba'dan baya bahsetmiştik, iş dünyasındaki yerinden ve gerçekleştirdiği atılımları sizlere aktarmaya çalıştık. Hakkında uzun uzun yazıp, çizmiştik. Dilimizin döndüğünce, sözümüzün kuvvetince sizlere anlatmaya çalışmıştık. Az buçukta hayallerine yer vermiştik, hatırlarsınız; Film çekimleri ve senaryolardan bahsetmiştik. 2 kaliteli kısa filmde baş rolü oynayan Patron Baba, bu işi sevdiğini ve oyunculuk kariyerinden de devam edeceğini aktardı.
Patron Baba ve Harun İstenci Karabük, Safranbolu'da - İş Dünyasından Sanat Camiasına
 İş dünyası Dayı'yı, nâm-ı diğer; Patron Baba'yı sıkmıştı! Hayata hareket katmanın tam zamanı gelmişti, radikal bir karar ile girişmek üzere olduğu Ajans sektöründe büyük hedefleri olan Dayı'nın oyunculuk kariyeri de her geçen gün daha da şekillenmeye başlıyordu, evet bizzat senaryonun içinde Dayı'da yer alacaktı. Bizzat oyuncuları kendisi belirleyecek, anlaştığı film şirketlerine oyuncu sağlayarak bir çok kişiye istihdam sağlayacaktı, bir çok hayali olan gencin önünü açmak için bizzat ajans yönetiminin başında duracağını da cümlelerine ekledi.
Harun İstenci ve Patron Baba Karabük, Safranbolu'da - İş Dünyasından Sanat Camiasına
 En dikkat çekici nokta ise yeri geldiğinde senaryonun içinde Patron Baba'da yer alacaktı. İş dünyasının yorucu maratonundan sıkılan Dayı, asil duruşunu ve yeteneğini oyunculukta kullanarak farklı bir kitleye daha hitap edecekti. Zaten daha önceki baş rolünde oynadığı kısa filmlerden performansını biliyorduk. Oyunculuk kariyerini yavaş yavaş ortaya çıkarıyordu. Evet, artık zamanı gelmişti. Buna Safranbolu'da başlayacaktı.
Patron Baba - İş Dünyasından Sanat Camiasına
 Çok kaliteli bir senaryonun üzerinde çalıştıklarını söyleyen Patron Baba, 2020'de çarpıcı bir film ile izleyici karşısına çıkmayı planlayan Patron Baba'nın hayalleri netti. Senaryonun tam bir ekip çalışması olduğunu, aksiyon ve gerilim üzerine yoğunlaşıldığını sözlerine ekleyen Patron Baba, senaryonun çekimlerine kendi kurduğu ekibi ile başlayacağını ifade etti.
Başarılarının devamını diliyoruz...

Mısır Çarşısı - Eminönü, İstanbul
Doğu ile Batı, Akdeniz ve Karadeniz arasında stratejik bir noktada bulunan İstanbul, gerek Bizans, gerek Osmanlı döneminde en canlı ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Bir yandan Balkanlar ve Avrupa’ya diğer yandan Kuzey Akdeniz ve Arabistan Yarımadasına uzanan bir liman kenti konumundaki İstanbul,  transit ticaret yolu üzerindeydi. Doğudan ve Arabistan’dan gelen ipek kumaşlar, baharatlar, değerli taşlar, dokumalar ve halılar gibi ticaret ürünleri Avrupa’ya götürülmek üzere İstanbul’da toplanır...

 Çarşı kelimesinin kökeni Farsça ‘’Cahar’’ (dört) ve ‘’Su’’ (taraf, sokak) sözcüklerine dayanmakta olup, dört sokak manasına gelmektedir. Dükkânların bulunduğu alışveriş yapmaya yarayan çarşı; bir kentte alışveriş yapmaya elverişli işlek bir yerde veya kentin merkezinde, iki tarafı dükkânlarla çevrilmiş, üstü örtülü veya açık olan sokaklar ve meydanlar bütünüdür. Büyük şehirlerin muhtelif mahallelerinde yer alan çarşıların geçici olanlarına Pazar denilmektedir. Satılan eşyanın cinsine göre dükkânların bir arada bulunması, kavaflar çarşısı, kuyumcular çarşısı gibi isimlerin doğmasına neden olmuştur. Uzun bir ana cadde ve buna açılan sokaklardan oluşan çarşılar, kentin gün boyu en hareketli kentsel alanını oluşturmaktadır.

 Bunun yanında İtalya şehir devletlerinden ve Avrupa’dan çeşitli ürünler İstanbul’a getirilirdi. İstanbul Limanı’nda bugünkü Unkapanı’ndan Sarayburnu’na kadar Haliç boyunca uzanan limanlarda tahıl, sebze-meyve, bakliyat, et, hayvan ürünleri, yağlar, balık, kahve, tuz, baharatlar ve odun, kömür gibi yakacak maddeleri bu limanlarda boşaltılırdı. Tüm Osmanlı İmparatorluğu’nun iaşesini sağlayan bu limanlardan mallar, limanların çevresinde yer alan çarşı, bedesten ve hanlara aktarılırdı.

 Doğal limanları sayesinde birçok ülke ile deniz ticareti gerçekleştiren bu şehirde, gemilerle gelen ürünlerin satılmasına olanak sağlayan ticaret yerleri, denize çok uzak olmayacak şekilde belli bölgelerde toplanmıştır. Bizans döneminden beri İstanbul’da ticaret merkezlerinin yeri pek fazla değişmemiştir.

 O dönemde çarşı merkezinin Ayasofya yakınlarında başlayıp şimdiki Divanyolu ve Çemberlitaş’ı takiben Beyazıt ve Şehzadebaşı’na oradan da Aksaray Koska’ya kadar uzandığı, bazı Bizans kaynakları sayesinde bilinmektedir.

 Hatta bu kaynaklar çarşının bir kısmının şimdiki Kapalı Çarşı’nın bulunduğu yeri ve Sirkeci’nin bir bölümünü de içine aldığını söylemektedir. Osmanlı kaynaklarında ise Türklerin Kapalıçarşı merkezinden, Sirkeci, Eminönü ve Tahtakale’ye doğru ticaret ağını genişlettiği ve bu konuda gelişme kaydettiğini görmekteyiz.

 Osmanlı kent dokusu dini yapılar, ticari yapılar ve konut yapıları olarak bölümlere ayrılmaktaydı. Merkezde dini ve ekonomi etkinliklerin toplandığı kent düzeninin etrafında, donatı yapıları olarak konutlar yer almaktaydı.

 Osmanlı’nın kamusal alanda ortaya koyduğu yapılaşma düzeninde sosyal hayatın merkezini teşkil eden dini ve ekonomik faaliyetlerin birlikte yürütülebileceği imar düzeni, külliye yapılarının doğmasına sebep olmuştur. Külliye gruplarında cami, medrese gibi dinsel yapılar, zaviye, hastane gibi sosyal yapılar, arasta, bedesten, çarşı gibi ticari yapılar bir arada düşünülmüş ve oluşturulmuştur.

 Büyük çaplı ekonomik güce ihtiyaç duyulan külliye yapıları daha çok padişah, sultan, sadrazam gibi nüfuzlu kişiler tarafından yaptırılmıştır.

 Osmanlı çarşı düzeni tüm halkın bir arada bulunduğu kamusal bir alandı. Bu ticaret alanları konut bölgesinin dışında, dükkân ve atölyelerin sıralandığı bir ya da daha fazla sokaktan oluşmaktaydı. Bu dükkânlar üzeri açık olan sokak düzenin de yer aldığı gibi üzeri kapalı olarak çarşı düzeni içerisinde  de yer alabilmekteydi. Osmanlı vakıf düzenin de önemli bir yeri teşkil eden dükkânların birkaç yüz akçeyi geçmeyen yıllık kiraları belirtilmiş olan vakfa ödenmektedir. Bu dükkânlar her zaman cami veya medrese ile birlikte yapılmıyor, önceden yapılmış olan veya daha sonra yapılanlar da vakfa bağışlanabiliyordu.

 Fatih Sultan Mehmet  İstanbul’u fethettikten sonra, kısa zaman içerisinde inşa faaliyetlerini başlatmış, Türk şehrinin odak noktasını belirleyen ilk bedesteni 1457 yılında inşa ettirdiği düşünülmektedir. Bu bağlamda İstanbul’un ilk bedesteni ile Fatih, Osmanlı kenti İstanbul’un yüzyıllarca önemini koruyacak olan ticaret merkezinin  yerini belirlemiş oluyordu. Bu ilk bedestenden sonra, Sandal Bedesteni ve çevresinde inşa edilen diğer hanlarla bölgenin ticaret merkezi olma özelliğini vurgulamıştır.

 İstanbul ahşap dokusu ile defalarca yangına maruz kalmış, birçok ev, dükkân, çarşı ve ibadethane bu yangınlarla yok olmuştur. 18. Yüzyılda üst üste çıkan yangınlar dükkânları yok ederken, devletin ekonomisine de büyük zarar vermiştir. 1695 ve 1701 tarihlerinde Fatih’in kurduğu eski bedesten ve çevresindeki ahşap dükkânlar ile zamanla bölgenin ticaret merkezi olmasıyla ortaya çıkan bedestenler ve hanlar yanmıştır. Ticaret merkezlerinin İstanbul’daki birçok yapı gibi ahşaptan olması, bu mekânların küçük bir kıvılcımla yok olmasına sebep oluyordu. Lakin beş yıl arayla ortaya çıkan iki büyük yangın ile kentin ticaret alanı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelmiştir. Bu tür yangınlarda ortaya çıkan zararı en aza indirmek için Eminönü bölgesinde yıllarca varlığı aktif bir şekilde korumuş olan, ancak yangınlarda yok olma tehlikesiyle karşılaşan bedestenler bölgesi yeniden inşa edilmiştir. Bu bağlamda dükkânlar kâgir olarak inşa edilecektir ve üstü yine kagirden tonozlarla örtülecektir. Bu bölgede olan dükkânların sıra sıra ve küçük olmasından dolayı hepsi aynı çatı altında Kapalıçarşı adı ile birleşmiştir. Bu çarşıya çok yakın bir konumda inşa edilen Mısır Çarşısı ile birlikte bu iki çarşı, bölgenin ve kentin başlıca ticaret merkezi olmuştur.

 Mısır Çarşısı’nın bulunduğu Eminönü sahil kısmı, Bizans devrinden itibaren yoğun bir Pazar alanı olma özelliği göstermektedir. Ticarette  denizin önemli bir yer tuttuğu o dönemler için İstanbul’un tarihi yarımadasındaki sur içinin merkezi noktalarından biri olan bu bölgede işlek ticaret faaliyeti şaşırtıcı değildir. Ptokhoprodromos’un bir yazısında dile getirdiği gibi Bizans devrinde de yaklaşık olarak Mısır Çarşısı ile aynı yerde Makron Envalos adında bir baharatçılar çarşısı bulunmaktadır.

 Mısır Çarşısı, Yeni Camii Külliyesinin bir parçası olarak inşa edilmiştir. Padişah lll. Murad’ın eşi, Safiye Sultan’ın emriyle 1597 tarihinde temeli atılan Yeni Camii’nin inşası, 1663 tarihinde bitmiştir. Bu yapı Osmanlı tarihinde en uzun süren cami inşası olan Yeni Camii külliyesi içerisinde yer almaktadır. Safiye Sultan, yaptıracağı külliye için kentin anıtsal bir yerini isterken, 17. Yüzyılda İstanbul’un,  tüm prestijli bölümleri önemli yapılarla kaplanmıştı. Yapılan çalışmalar sonucunda Eminönü sahil kısmı külliye için tercih edilmiştir.

 Düşük kotta ve denize çok yakın sahadaki bu inşa alanı, büyük bir külliyenin yapılmasına uygun olmadığı halde, caminin ilk mimarı Davut Ağa’nın başarısı sonucu günümüze kadar gelebilmiştir. Yüksekçe bir su basman üzerine oturtulan caminin ilk sıra pencereleri ortalarına gelindiğinde lll. Mehmed ölmüş bu bağlamda külliyenin banisi olan padişahın annesi Safiye Sultan gözden düşmüştür. Tahttaki bu değişimlerle camiinin inşası durmuştur. Sultan IV. Mehmed dönemine kadar Yeni Camii inşasında bir ilerleme kaydedilmemiştir. Padişahın annesi Hatice Turhan Sultan bir külliye kurmak istediğinde İstanbul kentinde uygun bir yer aranmaya başlanmıştır. Ancak sur içinin son anıtsal yerlerinden biri olan Eminönü kıyısı da Safiye Sultan’ın yarım kalmış inşası olan Yeni Cami tarafından kapatılmıştı. Hatice Turhan Sultan İstanbul’a hakim bir konumda kurmak istediği külliyesi için uygun bir yer bulamayınca Yeni Camii Külliyesini devam ettirmeye karar vermiştir. Bu bağlamda 1661 tarihinde caminin inşasına tekrar başlanmıştır. Caminin ilk tasarımı baş mimar Davut Ağa tarafından yapılmış, inşaata başlamasından bir sene sonra Davut Ağa’nın ölmesiyle Ahmet Ağa getirilmiştir. Ancak padişahın ölümüyle inşaat durmuş ve 63 yıl sonra tekrar başlanan cami inşaatına mimar Mustafa Ağa görevlendirilmiştir.

 1661 Tarihinde tekrar başlanan Yeni Camii inşaatının külliye düzeninde bazı değişiklikler yapılmıştır. Safiye Sultan’ın külliyesi medrese de içermekteydi. Ancak Hatice Turhan Sultan külliyedeki medrese bölümünden vazgeçmiştir. Yeni Camii külliyesi caminin yanı sıra Hünkâr Kasrı, Darülkura, Türbe, Arasta, Sıbyan Mektebi, Çeşme ve Sebilden oluşmaktadır. Külliyenin camiden sonraki en önemli bölümünü ‘’L’’ planlı arastası oluşturmaktadır. Arasta ve özellikle grup halindeki dükkânlar çoğunlukla bir hayrata gelir sağlamak amacıyla meydana getirilmekteydi. İstanbul kentinde,  Eminönü sahil kısmının ticaret bölgesi olması göz önüne alındığında medresenin külliye planından çıkartılıp, yerine arastanın eklenmesi son derece doğru bir tercih olmuştur. Yapılışından kısa süre sonra Mısır Çarşısı olarak anılan Yeni Camii’nin arastası, 1663 – 1664 tarihinde bir törenle açılmıştır.

 Mısır Çarşısı 17. Yüzyıl vakanüvisleri  tarafından ‘’Yeni Çarşı’’ ve ‘’Valide Çarşısı’’ adları ile anılmıştır. Ancak buradaki dükkânlar da satılan malların çoğunlukla Mısır’dan gelen mal ve baharatlar olması nedeniyle 18. Yüzyılın ortalarından itibaren ‘’Mısır Çarşısı’’ ismi ile anılmaya başlandığı görülmektedir. Mısır Çarşısı ismi yapının diğer adlarına kıyasla daha fazla kullanılmış olup, yabancı gezginler de seyahatnamelerinde yapıdan ‘’Mısır Çarşısı’’ olarak bahsetmişlerdir. 1874 tarihli Edmondo de Amicis’in İstanbul seyahatnamesinde Mısır Çarşısı şu şekilde anlatılmaktadır. ‘’İçeriye girer girmez, insanın burnuna öyle keskin bir nebat kokusu çarpar ki, neredeyse gerisin geri dönülür. Burası, Hindistan, Suriye, Mısır ve Arabistan’dan gelen her türlü baharatın dolanarak, odalıkların ellerini yüzlerini boyayan, evlere, hamamlara, ağızlara, sakallara ve yemeklere güzel kokular veren, asabi paşalara kuvvet kazandıran, muhteşem şehre hayal, sarhoşluk ve keyif dağıtan esans, hap, toz, merhem haline döndüğü Mısır Çarşısı’dır. Çarşıda biraz yürüyünce insan sersemlemeye başlar ve hemen uzaklaşır oradan; fakat bu sıcak ve ağır havayla, sarhoş edici kokuların tesiri, açık havaya çıkınca bile, bir müddet devam eder ve zihninizde Şark’ın en mahrem ve en manalı izlerinden biri olarak dipdiri kalır.

 Mısır Çarşısı ilk yapıldığında aktar ve pamukçu esnafına tahsis edilmişti. Bu bağlamda çarşıda bulunan 6 adet kapı aktarlar ve pamukçular arasında paylaşılmıştı. Balık pazarı, Hasırcılar ve Ketenciler Kapısı aktarlara, Yeni Cami, Haseki ve Çiçek Pazarı kapıları da pamukçulara tahsis edilmiştir. Bu dönemde çarşıda yer alan yaklaşık 100 dükkândan 49 tanesini aktarlar kullanırken, geri kalanını pamukçular ve yorgancılar kullanmaktaydı. Mısır Çarşısı’nda bulunan kapıların ismi zamanla değişmiştir. Eminönü Kapısı/  Yeni Cami Kapısı, Balık Pazarı Kapısı/ Tahmis Kapısı/ Hasırcılar Kapısı, Ketenciler Kapısı/ Tahtakale Kapısı, Çiçek Pazarı Kapısı, Yeni Cami Kapısı/ Yeni Çiçek Pazarı Kapısı, Bahçe Kapısı isimleri zaman içinde kapıların aldığı adlardır. Mısır Çarşısı’nın iki ucundaki ana giriş kapıları mimari bakımdan etki kazandırılmak için yükseltilmiştir. Bu kısımların üst katları döneminde Ticaret Mahkemesi olarak kullanılmaktaydı. Bu iki kısmın birinde esnaf ile esnafın, diğerinde halk ile esnafın arasındaki sorunlara bakan kadıların görev yapmakta olduğu bilinmektedir.

 Mısır Çarşısı’nın uzun kolunda karşılıklı 23’erden 46, kısa kolunda ise 18’erden 56 eyvan ve hücre, ayrıca iki kolun birleşme bölümünde 6 eyvan ve hücre vardır. Böylece içteki eyvan ve hücre sayısı 88’i bulmaktadır. Çarşı’nın Tahmis sokağına bakan bölümünde de dışta 18 dükkân bulunur. İç ve dıştaki dükkânlar tonoz örtülüdür. Mısır Çarşısı’ndaki dükkânlar ilk inşa edildiğinde günümüzdeki gibi olmayıp, iki bölümden oluşmaktaydı. Dükkânların ön bölümünde ahşap peyke halinde, satış yapmaya ve drog kaplarını sıralamaya yarayan bir kısım, arka bölümde ise depo ve imalathane olarak kullanılan bir oda yer almaktaydı. Onarım sırasında eyvanları arkadaki odalara bağlayan kapıların bulunduğu duvarlar açılarak günümüzdeki  dükkânlar oluşturulmuştur. Geceleri ahşap kepenkler ile kapatılan bu dükkânların önlerinde ahşap süslemeler bulunur,  droglar ve ilaçlar cam kavanoz, toprak çömlek, tahta veya teneke kutularda muhafaza edilirdi. Bazı dükkânların  saçaklarında, dükkânın kolaylıkla tanınmasını sağlayan, bir sembol (yangın kulesi, küçük bir kayık, devekuşu yumurtası, makas, püskül gibi) bulunmaktaydı. Bu sem boller sayesinde halk istediği aktar dükkânını kolaylıkla bulurdu. Dükkânların kapılarının üzerinde bulunan bu işaretler bir gemi modeli, devekuşu yumurtası, püskül ya da fener işaretleri olabilmekteydi. Bu tür işaretlerin konulmasının amacı bir kişi Mısır Çarşısı’ndan bir mal alır ve onu beğenmezse nereden aldın   diyenlere, ‘’Mısır Çarşısı’ndan fenerli veya yumurtalı dükkândan’’ diyebilmek içindi. Bu bağlamda Mısır Çarşısı dükkânlarında bulunan bu işaretler yardımıyla dükkânlar tanınırlardı. Bu işaretler her şeyden önce tüketicinin haklarının korunmasında önemli yer oynamaktaydı.

 Mısır Çarşısı tarihinde iki büyük yangın geçirmiştir. 8 Mart 1688 yılındaki yangın fazla büyük olmamakla beraber kayıtlara şu şekilde geçmiştir: ‘’Haliç kıyısında Balık Pazarı kapısı dışında bir meyhanede çıkan yangın surdan içeri atlamış, gittikçe büyüyerek Valide Çarşısı dışına yapışmıştı. Valide Çarşısı haricine ve Tahmisleri ortalayıp sağ tarafı Rüstem Paşa Camiine varıncaya kadar ön aralıkta Tahtani ve Kâgir Han ve dükkânlar ve mahzenleri yakarak…’’ Bu yangında çarşının duvarları dışındaki (Tahmis Sokağı) ahşap dükkânlar zarar görmüş, Çarşının içi ise fazla bir zarara uğramamıştır. Ancak Ocak 1691 gecesi çıkan yangında Mısır Çarşısı neredeyse tamamen yanmıştır. Çarşının içindeki dükkânlardan birinde başlayan yangın, kısa sürede tüm çarşıya sarmıştır. Tüm Çarşı’yı etkisi altına alan yangında sadece demir kapılı birkaç dükkân kurtulabilmiştir. Esnaf açısından büyük bir maddi kayıp olan bu yangın iki gün sürmüş ve Çarşı harap duruma gelmiştir.

 Mısır Çarşısı 17. Yüzyılın sonuna tarihlendirilen Grelot Seyahatnamesindeki bir gravürde, Yeni cami ile birlikte bir dış avluyla çevrili olarak görülmektedir. Bu gravüre göre Yeni Camii ve Hünkâr Mahfili ile Mısır Çarşısı’nın deniz cephesi tamamen dış sur ile kapatılmış ve yapı grubunun denizle bağlantısı merdivenli bir kapı ile sağlanmıştır. Kaynakların belirttiğine göre bu sur, 19. Yüzyılın ikinci yarısında ticaret yapılarının bu bölgede çoğalmasına bağlı olarak kaldırılmıştır. Bugün tamamen ortadan kaldırılmış olan yapı grubunu içine alan sur duvarlarından sadece Yeni Camii Hünkâr Kasrının üzerine oturduğu kule kalmıştır.

 19.Yüzyılın ortalarında Yeni Camii’nin avlusu ile Mısır Çarşısı arasındaki bölümde salaş dükkânlar yer almaktaydı. 1864 yılında bu dükkânlar ortadan kaldırılmışsa da daha sonraları tekrar faaliyete geçmişlerdir. 1941 tarihinde Yeni Camii’nin avlusundan yol geçirilmesiyle Mısır Çarşısı ve Yeni Camii birbirinden ayrılmış oldu. 1940 – 1943 yılları arasında Mısır Çarşısı, İstanbul Belediyesi’nce kapsamlı bir restorasyondan geçmiştir. Bu restorasyon ile yapının dükkân düzeni ve kullanım alanı bakımından özgünlüğünü kaybettiği düşünülmektedir. Yapının özgün halinde çarşıdaki her dükkânın mallarını sergilediği raflar ile satıcının oturduğu sedirin yer aldığı eyvan kısmı ve arkasında ahşap kapısı kapanan, önündeki alanın iki misli derinliğinde bir oda yer almaktaydı. Bu odalar genellikle depo olarak kullanılmaktaydı. Hücre girişleri karşılıklı olarak yerleştirilmiş simetrik bir düzen oluşturmaktaydılar. Yapılan son restorasyon da eyvanlar arkalarındaki odalara bağlanmıştır. Odalar ile ayvanları ayıran ahşap doğrama kaldırılmış, depo olarak kullanılan bu mekânlar dükkân haline getirilmiştir.

Mısır Çarşısı Nerede?

Harun İstenci'nin İstanbul Beyoğlu'nda Galata Kulesi ziyareti - Ocak 2020
Harun İstenci'nin İstanbul Beyoğlu'nda Galata Kulesi ziyareti - Ocak 2020
Galata, dünyanın en eski kulelerinden biri olup, Bizans İmparatoru Anastasius tarafından 6. yüzyılın ilk çeyreğinde Fener Kulesi olarak inşa ettirilmiştir. 1204 yılındaki IV. Haçlı Seferi'nde geniş çapta tahrip edilen kule, daha sonra 1348 yılında "İsa Kulesi" adıyla yığma taşlar kullanılarak Cenevizliler tarafından Galata surlarına ek olarak yeniden inşa edilmiştir. 1348 yılında yeniden yapıldığında kentin en büyük binası olmuştur...
Galata Kulesi

 Galata kulesi 1445-1446 yılları arasında yükseltilmiştir. Kule Türklerin eline geçtikten sonra hemen her yüzyıl yenilenmiş ve tamir edilmiştir. 16. yüzyılda Kasımpaşa tersanelerinde çalıştırılan Hristiyan savaş esirlerinin barınağı olarak kullanılmıştır. Sultan III. Murat'ın müsaadesiyle burada müneccim Takiyüddin tarafından bir rasathane kurulmuş, ancak bu rasathane 1579'da kapatılmıştır.
17. yüzyılın ilk yarısında IV. Murat döneminde Hezarfen Ahmed Çelebi, 1638 yılında kendi tasarladığı kanatlar ile Galata Kulesi'nden Üsküdar-Doğancılar'a uçmuştur...
 17. yüzyılın ilk yarısında IV. Murat döneminde Hezarfen Ahmed Çelebi, 1638 yılında kendi tasarladığı kanatlar ile Galata Kulesi'nden Üsküdar-Doğancılar'a uçmuştur.

 1717'den itibaren kule yangın gözleme kulesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. O dönemde yangın, ahalinin duyabilmesi için büyük bir davul çalınarak haber verilmekteydi. III. Selim döneminde çıkan bir yangında kulenin büyük bir bölümü yanmıştır. Onarılan kule 1831 yılında başka bir yangında yine hasar görmüş ve tekrar onarılmıştır.

 1875 yılında bir fırtınada külahı devrilmiştir. 1965'te başlanıp 1967'de bitirilen son onarımla da kulenin bugünkü görünümü sağlanmıştır.
 Yerden, çatısının ucuna kadar olan yüksekliği 69,90 metredir. Duvar kalınlığı 3,75 metre, iç çapı 8,95 metre, dış çapı da 16,45 metre olup kalın gövdesi işlenmemiş moloz taşındandır.

Galata Kulesi Nerede?

Sirkeci Garı
Yapı 19. yüzyılda özellikle İstanbul'da görülen Batı seçmeciliği ile bölgesel ve ulusal biçim kalıplarının bir arada kullanıldığı örneklerden birisidir. Rumeli Demiryolu'nun Sirkeci'ye kadar gelmesiyle istasyon binası olarak bugün de mevcut olan kâgir bina ile yolcu bekleme salonu olarak iki ahşap baraka yapılmıştır. Geçici olarak tasarlanan bu binaların yanında esas istasyon binasının yapımına 11 Şubat 1888'de başlanılmış ve 3 Mayıs 1890'da II. Abdülhamid adına Müşir Hamdi Paşa tarafından açılarak hizmete sunulmuştur. Tasarımını Alman mimar A. Tasmund'un yaptığı binanın cephesinde granit mermer ve Marsilya-Aden'den getirilmiş taşlar kullanılmıştır. İlk yapıldığı yıllarda havagazı ile aydınlatılan binanın bekleme salonlarındaki büyük sobalar Avusturya'dan getirilmiştir. Yine o yıllarda deniz binanın çok daha yakınına kadar gelinmekte ve denize taraçalarla inilmekteydi. Yan yana gelen birimlerden oluşan lineer bir planı olan binanın cephesinde de bu bölümlenme açıkça gözlenmektedir. Binanın ortasında yer alan ve büyük bir tonozla örtülü birimin iki yanında saat kuleleri yer almaktadır. Cephede kullanılan tuğla bantlar, daire, sivri kemerli pencereler, ortada yer alan Selçuklu Dönemi taç kapılarını andıran giriş kapısı, bezeli taş çatı parapetleri ile bina tümüyle devrin seçmeci anlayışını yansıtmaktadır.
Sirkeci Garı Bekleme Salonu
 Binanın yan cephesinde garın hizmete girdiği tarih, hem Rumi takvime hem de Miladi takvime göre yazılmıştır. Paris'ten kalkan Şark Ekspresi uzun yıllar bu istasyona yolcu indirmiş ve buradan yolcu almıştır.
Sirkeci Garı ve Tarihi Lokomotif

Sirkeci Garı Nerede?

Adres: Hocapaşa Mahallesi Ankara Cadddesi, Halil Lütfü 4. İş Merkezi K: 1 No:113, Hoca Paşa, 34110 Fatih/İstanbul

Çamlıca Lisesi, Hababam Sınıfı Müzesi
 Yeşilçam’ın en başarılı yapımlarından olan Hababam Sınıfı’nın çekimlerinin yapıldığı Adile Sultan Kasrı içerisinde bulunan tarihi Çamlıca Lisesi günümüzde her ne kadar müze haline getirilmeye çalışılsa da müzeyle yakından uzaktan bir ilgisi olmaması, sadece müze olmayıp düğün ve benzeri diğer etkinliklere uygun restoran olması sanata değer verilmediğinin bir diğer kanıtıdır. Hababam Sınıfı müzesinin içler acısı halini sizler için inceledik...
Çamlıca Lisesi, Hababam Sınıfı Müzesi; 6-A Edebiyat Sınıfı
Çamlıca Lisesi, Hababam Sınıfı Müzesi; 6-A Edebiyat Sınıfı
Çamlıca Lisesi, Hababam Sınıfı Müzesi; 6-A Edebiyat Sınıfı
 Yazıya başlamadan önce Hababam Sınıfı hakkında bildiklerinizi tazelemek isterim; Rıfat Ilgaz’ın en önemli eseri olan Hababam Sınıfı'nın filmleri, yönetmen Ertem Eğilmez tarafından 4 seri şeklinde çekilmiştir. 1975 Hababam Sınıfı, 1976 Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, 1977 Hababam Sınıfı Uyanıyor ve 1978 Hababam Sınıfı Tatilde olmak üzere 4 serisi çekilen filmin çekimlerinin çoğu Validebağ Korusunda bulunan Adile Sultan Sarayı’nda geçmiştir. Bu nedenle dizinin çekildiği oda günümüzde müze olarak sergilenmektedir.
Çamlıca Lisesi, Hababam Sınıfı Müzesi; Merdivenler
Harun İstenci Hababam Sınıfı Müzesinde...
Harun İstenci Hababam Sınıfı Müzesinde. | Üsküdar, İstanbul - Ağustos 2019
 Tam olarak müze gibi değildir, yarı restoran yarı müze en doğru tabir olabilir. Şayet müze denilecek kadar pek tarihi eser barındırmıyor, sıralar ve iç merdivenler yenilenmiş, o meşhur Mahmut Hocanın öğrencileri önünde beklediği kapı ise kocaman bir restorana açılır olmuş. Emeğe saygısızlık olmayacak olsa bal mumu heykelleri çok kötü yapılmış diyebilirim, hiç gerçekçiliği yok. Hafize Ananın salladığı zili model alarak yep-yeni gıcır gıcır bir zili, sınıf öğretmeni masasının üstüne koymuşlar, bu haliyle bile o yılları ve efsane Hababam Sınıfı filmlerini kafanızda canlandırmanıza yardımcı oluyor mu? Bir nebzede olsa Evet. Yine de müze olarak hakkı verilmiş mi, kesinlikle hayır! Daha çok işletme olmuş. Şahsen ben gitmeden önce araştırdığımda bunları zaten duymuştum. Yine de gitmek istedim, pişman mıyım? Değilim. İyi ki de gittim ama binanın dış cephesi ve ağaçlar haricinde tarihe de maziye de rastlayamadım.
Harun İstenci Hababam Sınıfı Müzesinin Merdivenlerinde...
Harun İstenci İstanbul Üsküdar'da Hababam Sınıfı Müzesinde...
Harun İstenci İstanbul Üsküdar'da Hababam Sınıfı Müzesinde...
Harun İstenci İstanbul Üsküdar'da Hababam Sınıfı Müzesinde...

Hababam Sınıfı Müzesi Giriş Ücreti Ne Kadar?

 Müzeye, yani 6-A Edebiyat sınıfına giriş ücreti; 2 ₺

Hababam Sınıfı Müzesi Nerede?

Adres: Altunizade, Tophanelioğlu Cd. No:19, 34662 Üsküdar/İstanbul
Telefon: (0216) 325 64 44

Rıfat Ilgaz

(7 Mayıs 1911, Cide, Kastamonu - 7 Temmuz 1993, İstanbul)

 Türk şiir, roman ve öykü yazarı. Özellikle Hababam Sınıfı romanıyla tanındı. Hem yazılarında hem de kişisel hayatında toplumcu bir çizgi devam ettirdi. Türkiye'nin en çalkantılı siyasi dönemlerinde devam ettiği dergiciliği, aynı dönemdeki bir çok yazar gibi, onun da adliye koridorlarında ve hapishanede zaman geçirmesine neden oldu. Oldukça üretken olan yazım hayatına şiirden mizah öykülerine, romandan çocuk kitaplarına birçok farklı alanda eser sığdırdı. Bir zamanlar toplatılan Karartma Geceleri eseri 2004 yılında 100 Temel Eser listesine girdi. Yazarın eserleri günümüzde, oğlu Aydın Ilgaz ile birlikte kurduğu Çınar Yayınları'ndan çıkmaktadır.

 Ilgaz, 1940'lı ve 1950'li yıllarda yoğun bir şekilde dergicilikle uğraştı. Zaten zamanın ekonomik ve birazda siyasi şartları daha hacimli eserlere (kitaplara) pek izin vermiyordu. Bu dönemde hükumete ve İran Şah'ına hakaretten tekrar hapse girdi. 1950 Af Kanunuyla çıktı. Daha sonradan Fedailer Mangası adını alacak bir grup aydın, bir çıkan bir kapanan dergilerde yazmaya devam etmeye çalışıyorlardı. Özellikle Rıfat Ilgaz'ın taktir ettiği Nazım Hikmet'in anahatlarını ortaya koyduğu toplumcu bir edebiyat anlayışı gelişmişti. Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Ömer Faruk Toprak, Hasan İzzetin Dinamo gibi yazarların başı çektiği bir akımdı bu.

 Bu dönemde özellikle Sabahattin Ali ve Aziz Nesin'le birlikte çıkardıkları Markopaşa, Türk siyasi edebiyat tarihinde çok önemli bir yere sahiptir. Mizah yoluyla ülkedeki gidişatı eleştiren yazılara yer veren yayın kısa sürede büyük ilgi topladı ve iyi bir satış seviyesine ulaştı. Kapatıldıkça Hür MakroPaşa, Yedi-Sekiz Paşa gibi başka isimlerle tekrar çıkan derginin benzer isimlerle sahteleri dahi türedi.

 Bu dönem Türk yazınında dergicilik dönemiydi ve benzer kadrolar sürekli olarak farklı dergilerde yazıyorlardı.

 1956 yılında İlhan Selçuk'un çıkardığı Dolmuş dergisinde bir hikaye serisi yayınlamaya başladı. Daha sonra bu yazılar Hababam Sınıfı romanı oldu. Çizimlerini Turhan Selçuk'un yaptığı bu dizi çok tuttu. Yazar Stepne takma adıyla yazdığı için bu hikayelerin kime ait olduğu da ilginç tartışmalar yaratıyordu. Bir süre sonra kendi adıyla bu yazıları topladığında birçok insan ona inanmadı. Daha sonra Ilgaz, diğer Hababam Sınıfı oyunlarını da yayınladı.

Barış Manço 81300 Müzesi
 Kadıköy denilince Moda, Moda denilince Barış Manço gelir akla. Kadıköy Belediyesi, “Bir insan en son, ne zaman bahsedilmekten vazgeçilirse, o zaman ölmüş sayılır.” diyen Barış Manço’nun yaşadığı, eserlerini ürettiği evi yenileyerek bir müze-ev haline dönüştürdü. Öncelikle eşi Lale Manço, oğulları Doğukan Hazar ve Batıkan Zorbey ile birlikte Barış Manço denilince akla gelebilecek birçok detay bir araya getirildi. Müzisyenin sanatçı kimliğinin yanı sıra farklı özelliklerini de yansıtan bir mekan oluşturuldu...
Barış Manço 81300 Müzesi girişi...
 Manço Ailesi’nin özverili çabaları, Kadıköy Belediyesi öncülüğü ve Türkiye Halk Bankası’nın katkıları ile kültür ve sanat kenti olan Kadıköy’e 9 Haziran 2010 tarihinde kazandırılan “Barış Manço Moda 81300” ile Barış Manço isimli Moda’daki evinde yaşamaya devam edecektir. Türkiye’nin adresini ezbere bildiği bu ev sayesinde, Barış severler özledikleri Barış Manço ile yeniden buluşurken, onu hiç tanımayanlar ise tanışma fırsatı bulacaktır.
Barış Manço 81300 Müzesi: Barış Manço'nun Balmumu heykeli ve kendisine ait piyanosu...
Hepinize Barış dolu bir gezi ve yazı diliyoruz...

Cam Vazo Koleksiyonu

Barış Manço 81300 Müzesi: Cam Vazo Koleksiyonu ve koltuklar...
 Barış Manço röportajlarında genellikle bu koltuğa oturarak verirdi.

 Salon duvar nişlerinde sergilenen emaye desenli, mineli ve altın işlemeli bu vazolar, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başı arasındaki döneme aittir.
Barış Manço 81300 Müzesi: Oturma Odası, Cam Vazo Koleksiyonu ve koltuklar...
 Barış Manço’nun temizliğini bizzat kendisinin yaptığı ve dünyanın çeşitli ülkelerinden toplayıp, itina ile getirdiği bu cam vazo koleksiyonu sanatçının en sevdiği koleksiyonlarındandır.

Yatak Odası

Barış Manço 81300 Müzesi: Yatak Odası
 “Selmersheim-Brouholt” imzalı 20. yüzyıl başlarına ait sanat akımı olan Art Nouveau yatak odası takımı. Yatak, tuvalet masası ve sandalyesi, çift kanat aynalı gardırobu olmak üzere beş parçadan oluşmaktadır. Art Nouveau hayran olan Mançolar odayla uyumlu çiçekli perdeler yaptırmışlardır.

 Yatak başlarındaki abajurlar, aslında bir çift Art Nouveau akımına ait vazolar iken, Mançolar abajura dönüştürerek kullanmışlardır.
Barış Manço 81300 Müzesi: Barış Manço ile özdeşleşen yüzük ve kemerleri özel tasarlanmış vitrinlerde sergilenmektedir...
 Barış Manço ile özdeşleşen yüzük ve kemerleri özel tasarlanmış vitrinlerde sergilenmektedir. Barış Manço’ya ait renkli kıyafetler ise duvarlarda birbirine eşlik etmektedir.

Misafir Yatak Odası

Barış Manço 81300 Müzesi: Misafir Yatak Odası
 Antrenin sağında misafirlere ayrılan yatak odası bulunmaktadır. Aynı zamanda bir koleksiyoner olan Barış Manço bu odayı, III. Napolyon dönemine ait olan ama daha çok Viyana ekolünü yansıtan mobilyalarla döşemiştir. Bu mobilyalar sedef kakmalı olup yaklaşık 180 yıllıktır ve Barış Manço’nun Lale Manço ile evlendikten sonra beraber aldıkları ilk antika eşyalardır. Yine aynı odanın duvarlarında duvarlarda da onun tablo koleksiyonundan seçilmiş değerli tablolar sergilenmektedir.

Kışlık Bahçe

Barış Manço 81300 Müzesi: Kışlık Bahçe girişinde bulunan Kurtalan Ekspres grubu üyelerinin enstrümanları...
Kışlık Bahçe girişinde bulunan Kurtalan Ekspres grubu üyelerinin enstrümanları...
 Manço Ailesi evin tarzına uygun olarak düzenledikleri kışlık bahçeye “Limonluk”  adını vermişlerdir. Kış bahçesinde ziyaretçileri karşılayan “Kurtalan Ekspres” grubu üyelerinin enstrümanları yer almaktadır. Aynı alanda 1905 yılı Amerikan yapımı ilk orgların atası sayılan, ayak pedallarıyla hava üfleyerek çalışan “harmonium” bulunmaktadır. Bu bahçenin sağında duvara bitişik duran aynalı çiçeklikler ve bahü farklı yalılardan alınmıştır.Yazlık bahçe ile kışlık bahçe, ailenin Art Nouveau akımına hayranlıkları sebebiyle süslemeler ile birbirinden ayrılmıştır.
Barış Manço 81300 Müzesi: Kurtalan Ekspres
Barış Manço 81300 Müzesi: Barış Manço'nun ilk grubu Harmoniler'de kullandıkları ve defalarca kırılıp tamir edilen tarihi Framus marka 12 telli gitar. İlk gitaristi Ender Enön tarafından müzeye hediye edilmiştir...
Barış Manço'nun ilk grubu Harmoniler'de kullandıkları ve defalarca kırılıp tamir edilen tarihi Framus marka 12 telli gitar. İlk gitaristi Ender Enön tarafından müzeye hediye edilmiştir.

Şövalye Odası

Barış Manço 81300 Müzesi: Şövalye Odası
 Evin eski sahiplerince kiler olarak kullanılan Şövalye Odası’nın sıvaları sökülerek orijinal tonozlu tavanı ve duvarları Barış Manço tarafından açığa çıkarıldı.

 Barış Manço odanın atmosferlerinden de esinlenerek Belçika Kraliyeti’nin 1992 yılında kendisine verdiği Şövalye Unvanı’ndaki amblemden camlara ve kapı kanatlarına vitraylar yaptırdı. Odayı şövalyelerin kullandığı malzemelerle süsleyerek, çalışma odası olarak kullandı. Çalışma masasında sanatçının heykelinin yanı sıra resim yaparken kullandığı kendisine ait boyalar da sergilenmektedir.

 1895 – 1900 yılları arasında Mr. Dawson isimli bir İngiliz tarafından, mmoda’da pek çok ev yapmış olan Pape Kalfa’ya bu güzel köşkü ve ikizini inşa ettirmişti. Birinde kendisi diğerinde oğlu oturmuştu. Köşklere çok özenilmiş, bütün malzeme Avrupa’dan getirilmişti. Pencereler, kapılar, merdivenler en iyi tahtalardan yapılmış, ahşap cilası sürülerek bırakılmış, boyanmamıştı. İçeriye girince ahşabın sıcaklığı hissedilirdi. Panjurlar yeşildi.

 Özenerek yaptırdığı köşklerde ne Dawson, ne de oğlu fazla oturdular. Satıp İngiltere’ye gittiler. 1930’larda bir Alman tarafından daha sonraları da Zühtü Paşa’nın torunu Afide Pelin Hanım tarafından satın alındı. 1965 yılında mülkler James Whitall’e geçti. James Whitall köşkte pek çok değişiklik yaptı. Panjurları kaldırdı, dış görünüşünde göze çarpan bir değişme olmamasına rağmen, içinin özelliği kısmen kayboldu. James Whittall’in mülkiyetinde 20 yıl kaldıktan sonra Barış Manço’ya satıldı. En iyi dönemlerini Barış Manço’nun mülkiyetinde yaşadı. Aslında uygun şekilde restore edildi, Pape Kalfa’nın eseri yeniden hayata döndü ve Yusuf Kamil Paşa Sokağında hayatına devam etti.

 Dawson’un oğlu için yaptırdığı diğer köşk, 1903 yılında satıldı. Evin arka bahçesi Süreyya Paşa’nın kızı Adalet Aksel Hanım’ın bahçesine bitişikti. Ev 1967 yılında yıkılarak yerine apartmanlar yapıldı.
*Dr. Müfid ERKAL, Bizans Metropoliünde İlk Türk Köyü Kadıköy, s.52-53
Barış Manço'nun Tahtı: "Bal Böceği" şarkı klibinde kullandığı taht. Barış Manço'nun kapı olarak satın alıp, ahşap ustasına tahta dönüştürmüştür...
Barış Manço'nun Tahtı: "Bal Böceği" şarkı klibinde kullandığı taht. Barış Manço'nun kapı olarak satın alıp, ahşap ustasına tahta dönüştürmüştür.  

7’den 77’ye Ait Orijinal Beta Kasetler

Barış Manço 81300 Müzesi: 7’den 77’ye Ait Orijinal Beta Kasetler
 Her ailenin birlikte seyredebileceği ve her yaşta kişiye hitap edebilen; eğitici, öğretici ve yenileyici bölümleri ile Pazar günlerinin vazgeçilmez programıydı 7’den 77’ye.

 İlk yayın tarihine 8 Ekim 1988 yılında başlayan program, 378. bölümünün ardından 6 Aralık 1998 yılında sona erdi. 1990 yılında en çok izlenen çocuk programı oldu. Hürriyet gazetesi tarafından Altın Kelebek Ödülü “en iyi çocuk programı” dalında beş tane ödülle taçlandırılmıştır.

 Programla Barış Manço, dünyanın ve ülkemizin bir çok yerini karış karış dolaşarak yaptığı programlarla Türkiye Belgeselciliğine farklı bir boyut getirmiştir. Aynı zamanda bir çok kültürü onun yansıttığı ekranlardan öğrenme ve tanıma fırsatı bulmuşuzdur.

 Programın bazı bölümleri her hafta, bazı bölümleri ise aralıklarla yayınlanırdı.
  • Adam Olacak Çocuk,
  • İkinci Kahvaltı,
  • Dönence Dünya Turu,
  • Dere Tepe Türkiye
bölümleriyle birlikte “Manço Klip” ve “Yabancı Klip”te Barış Manço’nun bir klibi ve sonrasında dünya müzik listelerinden seçilen bir klip yayınlanırdı.

 Program her seferinde Barış Manço’nun ağzından “Programımızın sonuna geldik. Bana her konuda; ama her konuda yazmaya devam edin. Adresimi biliyorsunuz; Barış Manço Moda 81300 İstanbul. Tekrar ediyorum; Barış Manço Moda 81300 İstanbul. Haftaya karşılaşmak umuduyla, sağlıcakla kalın.” sözleri ile bitirerek hafızalara kazındı.

Barış Manço’nun Telefonu ve Ajandası

Barış Manço 81300 Müzesi: Barış Manço'nun arabasının anahtarı, telefonu ve ajandası...
 Barış Manço’nun 31 Ocak 1999’u 1 Şubat’a başlayan gece, ene son gelişinde; masanın bu köşesine bıraktığı ajandası, cep telefonu ve garajda bulunan arabasının anahtarı.

 Barış Manço’nun garajında yer alan arabası, 1997 yılında satın aldığı SsangYoung Musso marka arabası, “Dere Tepe Türkiye” programlarının çekimlerinde kullanılmıştır.

 34 BM 777 plakalı araç, yeşil renkli olup, Mercedes-Benz’in ürettiği motorla donatılmış 4x4 bir arazi aracıdır. SsangYoung Musso marka benzinli 3.2 litrelik v6 motora sahip olup, 225 HP gücündedir.

 Barış Manço’nun 1999 yılına ait olan ajandası üzerinde yer alan cep telefonu, piyasaya çıkış tarihi 1998 olan Nokia 8110.

Barış Manço’nun Hayatı

Barış Manço 81300 Müzesinde sergilenen Barış Manço heykeli...
 2 Ocak 1943 tarihinde İstanbul’da doğdu. Müzisyen, şarkıcı, besteci, aranjör, söz yazarı, oyuncu, TV programcısı, sunucu, koleksiyoner, ressam, gezgin...

 Anadolu Rock türünün kurucu üyelerinden olan Barış Manço, Galatasaray Lisesi’nde öğrenci iken ilk kez sahneye çıktığı 1958 yılından bu yana, Türk Sanat Dünyası’nın kilometre taşlarından biri olarak grubu “Kurtalan Ekspres” ile birlikte Türkiye’de olduğu gibi birçok yabancı ülkede sayısız yabancı konser verdi.

 Bestelediği 200’ün üzerinde şarkısı, kendisine 12 altın ve 1 platin albüm/kaset ödülü kazandırırken, bu şarkıların bir bölümü daha sonra Yunanca, Bulgarca, Arapça, Farsça, Kürtçe, Japonca, İbranice, Fransızca ve Flemenkçe’ye çevrilerek kendisi ve/veya başka sanatçılar tarafından da seslendirildi.

 Japonya’daki konserler dizisinin anlık kayıtlarından oluşan “Barış Manço live in Japan” son albümü olarak Temmuz 1996’da müzikseverlerin beğenisine sunuldu.

 1988 yılında Ekim ayında TRT 1’de çocuk ve aileye yönelik bir eğitim, kültür ve eğlence programı olarak başlayan “7’den 77’ye”, Türk Televizyonculuğu’nda şimdiye kadar ulaşılamamış bir rekora imza attı. Türkiye’de en uzun ve en başarılı televizyon yayıncılığını yaptı.

 “Ekvator’dan Kutuplar’a” 5 kıtada 100’den fazla değişik yöreye giderek, 600.000 kilometreye yakın yol kateden Barış Manço ülkemiz belgeselciliğine farklı bir boyut getirdi.

 Yüksek öğrenimini Belçika’da “Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi”nde tamamlayan ve çok iyi derecede İngilizce ve Fransızca konuşan Barış Manço, sanat yaşamında kendisine layık görülen 300’ün üzerinde ödülün dışında, aşağıdaki unvanlara da sahiptir. Bunlar:
  • Türkiye Cumhuriyeti: Devlet Sanatçısı Ankara (1911)
  • Hacettepe Üniversitesi: Onursal Doktora Ankara (1911)
  • Soka Üniversitesi: Uluslararası Kültür ve Barış Ödülü Tokyo, Japonya (1911)
  • Belçika Krallığı: Léopold II. Şövalyesi Nişanı Brüksel, Belçika (1992)
  • Fransa Devleti: Edebiyat ve Sanat Şövalyesi Nişanı Paris, Fransa (1992)
  • Pamukkale Üniversitesi: Onursal Doktora Denizli (1995)
  • Min-On Sanat Vakfı: Yüksek Şeref Madalyası Tokyo, Japonya (1995)
  • Liege Prensliği: Onursal Hemşehrilik Beratı Liege, Belçika (1997)
 Barış Manço, 1990’lı yılların sonlarına doğru “Kaplumbağanın Öyküsü” projesini “Mançoloji” adlı son albümüyle sevenlerinin beğenisine sunamadan hayata veda etti. Vefatından sonra albümünü ailesi sevenleriyle buluşturdu.
Barış Manço 81300 Müzesi: Barış Manço'nun albümleri, plaklar ve kasetler...
Barış Manço'nun albümleri, plaklar ve kasetler...
 Barış Manço, 1999 yılında 31 Ocak’ı 1 Şubat’a bağlayan gece bu evde vefat etti. Kadıköy Belediyesi tarafından müzeye dönüştürülen evinde, sevenlerinin ziyaretleriyle gönüllerde yaşamaya devam eder.
Barış Manço 81300 Müzesinin Bahçesi, Domates, Biber, Patlıcan...
Barış Manço 81300 Müzesinin Bahçesi, Domates, Biber, Patlıcan
Barış Manço 81300 Müzesi; Evin banyosu ve lavabosu...
Evin banyosu ve lavabosu...

Barış Manço Müzesi Giriş Ücreti Ne Kadar?

Tam yani normal giriş ücreti 10 ₺
Öğrenci ve diğer indirimli ücret 5 ₺
Ücretler 2019 yılı baz alınarak yayınlanmıştır.

Barış Manço 81300 Müzesi Nerede?

Adres: Caferağa, Yusuf Kamil Paşa Sok. No:5, 34710 Kadıköy/İstanbul
Telefon: (0216) 337 94 13

Author Name

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.